İstanbul’da kentsel dönüşümde asbest tehlikesi

Türkiye’de son günlerde asbest tehlikesine ilişkin tartışmalar gündemde. Tartışmaların odağında ise Brezilya’dan söküm için İzmir-Aliağa’ya getirilecek “São Paulo” isimli eski savaş gemisi var. Ancak Türkiye’de asbest tehlikesi sadece bununla sınırlı değil. İnşaat Mühendisleri Odası’na göre İstanbul’da kentsel dönüşümle yıkılan binaların en az dörtte birinde asbest var. Uzmanlar, denetimlerin artırılması konusunda uyarıyor.

Son derece kanserojen bir madde olan asbest Türkiye’de 2010’dan itibaren yasaklandı. Ancak yasak öncesi yapılan inşaat projelerinde kullanıldığı için günümüzde pek çok yapı asbest içeriyor. Önemli bir izolasyon malzemesi olan asbest, bazı döşeme, duvar, tavan kaplamaları, yalıtım malzemeleri, çatı ve cephe kaplamaları, temiz ve atık su borularında yaygın şekilde bulunuyor.

2010 öncesi inşa edilen binalarda var

Bu da 2010 öncesi yapılan ve de kentsel dönüşüme giren daha eski binalardaki asbest tehlikesinin boyutlarını gözler önüne seriyor.

DW Türkçe’ye konuşan İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Füsun Sümer, “Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında ya da başka yıkımlarda katil toz olarak adlandırdığımız asbest havaya karışıyor ve hem çalışanlar hem de bölgede yaşayanlar tarafından solunuyor” uyarısı yapıyor.


İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Füsun SümerFotoğraf: privat

Hangi binaların ne miktarda asbestli malzeme içerdiğine dair sistematik bir çalışma ise yok. Sümer’e göre bu, son yıllarda hız kazanan kentsel dönüşüm uygulamalarının halk sağlığına verdiği zararı ölçülemez kılıyor.

Füsun Sümer, “İstanbul’da kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan binalarımızın yaklaşık yüzde 25’inde asbest atık bulundu. Şu anda 39 ilçe belediyemizden sadece yedi belediyenin bu konuda denetim yaptığını düşünürsek ne kadar az yol aldığımızı da net bir şekilde görürüz” ifadelerini kullanıyor.

Asbestin sağlık zararları genellikle buna maruz kalındıktan sonraki 10-20 yıllık süreçte ortaya çıkmaya başlıyor. Sigara içenlerde bu süre daha da kısalıyor.

Akciğer ve gırtlak kanseri riski

DW Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu üyesi Dr. Ahmet Soysal, asbestin gırtlak (larinks) ve akciğer kanseri başta olmak üzere çeşitli kanserlere yol açtığı konusunda uyarıyor.

Eski binaların yıkımında çok büyük bir miktarda asbestin atmosfere karıştığına işaret eden Soysal, bu asbestin solunum yoluyla insan vücuduna ulaştığını söylüyor.

Dr. Ahmet Soysal, “Solunum yoluyla vücuda alınan asbest lifleri akciğerlere ulaştıktan sonra akciğer dokusunda fibrozise neden olur ve bu solunum darlığı ile devam eden asbestozis dediğimiz bir hastalığa yol açar. Bu lifler ayrıca akciğerin üzerini döşeyen pilevra sarılımına ulaşır ve bu da mezotelyoma dediğimiz ve asbeste özgün bir kanser türüne neden olur” diyor.

Türkiye’de asbestin sınır değerleri ve bertaraf edilmesiyle ilgili yönetmelikler mevcut.

İlgili yönetmelikler yeterli mi?

Bu yönetmeliklere göre inşaat projelerinde yıkım öncesinde; asbest ölçümü ve risk değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Havadaki asbest oranı, yönetmelikçe belirlenmiş sınır değeri (havadaki asbest konsantrasyonunun, sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama değeri 0,1 lif/cm3’ü) geçerse işveren önlem almak zorunda.

Buna göre sınır değeri aşan yerlere uyarı levhaları hazırlanması, çalışmanın asbest söküm uzmanı nezaretinde yapılması, asbestli tozun çalışma alanı dışına yayılmayacağı bir sistem kurulması ve çalışanların koruyucu ekipman kullanması gibi önlemler alınması gerekiyor. Yıkım sonrasında ise asbestli malzemenin sızdırmaz paketler içinde taşınması ve diğer malzemelerden ayrı depolanması, asbestli atıkların içinde asbest olduğu belli olacak şekilde etiketlenip yönetmeliğe uygun şekilde bertaraf edilmesi isteniyor.

Ancak Sümer, binaların yıkımında gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığından ve yönetmeliklerin uygulanıp uygulanmadığından şüphelendikleri bir güvensizlik ortamı olduğunu vurguluyor.

Yeşil alanları tahrip etmeyen, tarihi dokuya zarar vermeyen ve halkı yaşadıkları yerlerden sürgüne zorlamayan, şehir planlarıyla uyumlu, toplumun karar süreçlerine katıldığı, halk sağlığını koruyan kentsel dönüşüm projelerini desteklediklerini belirten Sümer, “Yalnızca asbest konusunda değil, her türlü yıkım ve inşaat faaliyetlerinde yönetmeliklerin açıkça ifade ettiği tedbirlerin alınmasını sağlamak il ve ilçe belediyelerinin, ilgili bakanlıkların sorumluluğundadır” diyor.

Asbest içerme riski bulunan ortamların çalışma yönetmeliğinde tarif edilenlerle sınırlı olduğuna dikkat çeken Sümer, “Yani, yasal düzenlemelerin günümüz pratikleri karşısında yetersiz kaldığını söylemek mümkün. Yürürlükteki yasa ve yönetmeliklerin çağdaş dünya normlarıyla uyumlu hale getirilmesi gerek” diye konuşuyor.

Sümer: Denetimler artırılmalı

Sümer’e göre, mevzuatın iyileştirilmesinin yanı sıra denetimlerin artırılması gerekiyor.

“Binaların nasıl yıkılacağı 1 Temmuz 2022’de yürürlüğe giren Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik’le belirlenmiş durumda ancak bu konuda tam bir denetimsizlik söz konusu” diyen Sümer, yıkımların çoğunlukla, zararlı maddeler ayrıştırıcı hiçbir işleme tabi tutulmadan, makineyle yapıldığını ve yıkım atıklarının üzerine yalnızca toz kalkmasın diye hortumla su tutmakla yetinildiğini vurguluyor.

Sümer, “Yerinde ayrıştırma ve benzeri çalışmalar genellikle yapılmıyor. Yapılanlar ise çoğunlukla hurda maliyeti nedeniyle yalnızca maddi kazanç için sağlık ve güvenlik önlemleri göz ardı edilerek yapılıyor” diye konuşuyor.

“Özel teknisyenler görev almalı”

“Asbeste maruziyetten 10-15 yıl sonra akciğer ve gırtlak kanseri türü karşımıza çıkabilir” diyen Soysal’a göre de asbest riski olan binaların yıkımından önce özel eğitim almış teknisyenler ve işçiler tarafından bu maddeden arındırılması insan ve çevre sağlığı açısından önem taşıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre dünyada 125 milyon insanın her yıl asbest maruziyeti ile karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Soysal, “Ve yine Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl 100 bin kişi asbeste bağlı hastalıklar, yani mezotelyoma, akciğer kanseri, larinks kanseri gibi tablolar yüzünden yaşamını yitiriyor” uyarısı yapıyor.

“Asbestli gemi neden geliyor?”

Sivil toplum kuruluşları ve çevre örgütlerinin, Brezilya’dan gelecek olan São Paulo gemisinin 600 ila 900 ton arasında asbest barındırdığını belirten açıklamaları geçen günlerde günlerde gündemi meşgul etmiş; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum “gemide 9 ton asbest” var diyerek riskli bir durum olmadığını iddia etmişti.

Geminin sökümüyle ilgili kamuoyu endişesinde yerinde bulan Füsun Sümer, “İnsan sağlığına ve doğaya verdiği zararlar nedeniyle kullanımı yasaklanan asbestli gemi ve benzeri araçların sökümü neden ülkemizde yapılıyor diye sormak gerekiyor” diyor.

Sümer, asbestin sadece gemi alanında kullanılmadığını belirterek, kentsel dönüşüm yıkım atıklarının çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetimine dair uygulama ve denetimlerle ilgili iyileştirmenin şart olduğunu vurguluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir