Hürriyet yazar Orkun Ün ve Fulya Soybaş bu haftaki köşe yazılarında şarkıcı Demet Akalın’ın garsona karşı yaptığı hareketi ‘Bu doğru değil’ ve ‘Şov mu görgüsüzlük mü’ başlıkları ile kaleme aldılar.
Fulya Soybaş’ın köşe yazısı şu şekilde:
“Sahneye gönderilen içkiyi beğenmeyip bir çalışanın başından aşağı dökmesi sebebi ile günlerdir gündemde Demet Akalın. Gerçi ne zaman değil ki? Gerek üslubu gerek sosyal medyada kendine has diliyle bir şekilde hep hayatımızda kendisi. Neyse! Akalın’ın bu hareketine ‘Şov’ diyenler olduğu kadar onu görgüsüzlük ile suçlayanlar ve ‘Bir emekçiye böyle davranamazsın’ diyenler de var ve çoğunluktalar. Ben hep şuna inandım; ‘Magazin, dolayısıyla da magazin figürleri toplumun yansımasıdır.’ Demem şu ki Akalın’ı garsonu aşağıladığı için eleştiriyoruz ama kaçımız gittiğimiz mekândan bize hizmet veren kişiyi azarlamadan ve hatta teşekkürle kalkıyoruz? Hizmet sektöründe çalışanları ‘kölesi’ gibi görmeyen kaç kişi var? Hem bu durumu hem de Akalın’ın hareketini sorguladım.
BÖYLE BİR REZALET NE GÖRDÜM NE DE DUYDUM
Eğlence dünyasının canlı tanığı, ‘Gazinocular Kralı’nın oğlu Sacit Aslan ise çok daha sert. Hayatının 35 senesini eğlence sektörüne verdiğinin altını çizerek diyor ki: “Bak, Fulya! Bunca yıldır bu işteyim, böyle bir basitlik, böyle bir görgüsüzlük, böyle bir avamlık ne yaşadım ne gördüm ne de işittim. Hem de sadece Maksim değil, Maksim’e rakip; Lunapark, Çakıl, Gar Gazinoları ve diğerleri de dahil hiçbirinde böyle bir rezillik yaşanmamıştır.
ZEKİ MÜREN ÖRNEĞİ
O tarihlerde prömiyer gecelerinde gelen çiçekler sahneye çıkarılmazdı. Bu kuralı da Zeki Müren Beyefendi koymuştu. İlk gece gelen çiçeklerin kartını da okumazdı sahnede Zeki Bey. Çok merak ettim, bir gün sordum; ‘Neden?’ diye. Şöyle dedi rahmetli: “İlk gece gelip beni sahnede izleyen izleyici ertesi gün çiçek yollarsa bu o geceki sahnemi beğendiği anlamına gelir. Ama daha beni sahnede izlemeden, ilk gece çiçek ya da hediye gönderen adamın amacı beni takdir etmek değil, adının okunması isteğidir.” Bizler böyle bir gece hayatından geliyoruz, bunun gibi inceliklere şahit olduk.
AYIPLANANLAR ALKIŞLANIYOR ARTIK
Ama tabii o zamankiler sanatçı idi, assolist idi, seyirci de gerçek sanatsever idi, adap bilirdi. Bugün artık Türkiye bu tür rezilliklere müsait. Toplumun tüm yapıları değiştiği gibi eğlence adabı ve anlayışı da değişti. Bir zamanlar ayıplanan şeyler artık ayakta alkışlanıyor. Canlı okumayıp sahnede playback yapan sözde şarkıcılar astronomik rakamlar ile o sahnelere çıkabiliyor ve izleyici de bunu bildiği halde astronomik rakamlar ödeyerek onları dinlemeye gidiyor, eğleniyorsa diyecek bir söz yok.
İNSANLAR BİRBİRİNİN AYNASIDIR
‘Sen kendini ne sanıyorsun?’, ‘Bu yaptığın insan aşağılamak.’ Bunlar olayın ardından Demet Akalın’a yazılan ‘masum’ eleştirilerden. Haklılar. Ama başka bir pencereden bakmak istiyorum. Acaba bizler bu eleştirileri yaparken kendimize dönüp bakıyor muyuz? Zira yüksek egoların hüküm sürdüğü bir çağdayız. Kahve sıcak değil diye kalayı bastığınız baristayı, emir kipi ile ‘Buraları topla çabuk’, ‘Bana şunu getir’ gibisine terslediğiniz servis elemanını düşünün. Elbette birinin kafasına içki dökmek kadar ağır değil saydıklarım ama bu sorunlu davranış modeli bir gün bunu yapabilme ihtimalinin de kapısını açmıyor mu?”
Hürriyet yazarı Orkun Ün’ün ise köşe yazısındaki ilgili bölüm şu şekilde:
“BÖYLE BİR GELENEK YOK
Demet Akalın’ın garsonun kafasından şampanya dökmesi olay oldu. Bazen konuşuyoruz işte böyle şeyleri…
E bir de Akalın açıklama yapıp “Gurbetçi müşteriler şampanyaları garsonların kafasına dökülmesi için gönderiyor. 10 senedir dökülüyor bu şampanyalar şimdi mi battı” dedi.
“Gelenek bu” demek istiyor yani Demet Hanım.
Ben şampanyayla elini yıkayanı gördüm, yere dökeni gördüm, şişeyi kadehi kıranı gördüm ama kafaya dökeni hiç görmedim. Bir tek ben mi görmedim diye sordum sağa sola da.
Mesela işletmeci arkadaşım Abdullah Olçay’ı aradım.
Abdullah daha önce birçok plajda, canlı müzik mekânında ve restoranda çalışmış. Şimdi Nişantaşı’nda kendi mekânını işletiyor.
Olayı nasıl yorumlayacak diye aradım. “Böyle bir gelenek yok” diye girdi söze:
“Ben Demet Akalın sahnesinde de çok çalıştım. Ama hiç böyle bir hareketini görmedim. Sanatçıya şampanya gönderilirse sanatçı ister içer, isterse içmez. Teşekkür edip sahnesine devam eder. Türk kültüründe böyle şey yok, Orta Doğulular yapıyor bunu. Benzer olay happy hour’larda oluyor, o da şöyle: Ucuz şampanyalar elde kalırsa, sahne sonunda müşterilerin üzerine püskürtülür. Ama dahası olmaz!”
İsmini vermek istemeyen, bu işe yıllarını vermiş birkaç işletmeciyle görüştükten sonra anladım ki çoğu işletmeci tepkili Demet Hanım’a.
“Bir yol kazası yaşadık” demesi lazım Demet’in, garson arkadaştan da bir özür dilemesi…
DUBAİ’DE GÖRDÜM…
Olçay, “Türkiye’de yok ama Orta Doğu eğlence kültüründe benzer aksiyonlar var” diyor:
“Mesela paranın umursanmadan harcandığı yerlerden olan Dubai’de şampanyalar çalışanların üzerine dökülebiliyor. Bazı işletmelerde işi sadece bu olan çalışanlar var. Şampanya içmeyen ya da ‘Yetti bu kadarı bana’ diyen biri, locasının yanına bir eleman istiyor. O ‘eleman’ da orada bekliyor ve müşteri canı istediği zaman ister şişeden ister kadehten şampanyayı boşaltıveriyor kafasından aşağıya.”