Türkiye’de son yıllarda madencilik sektöründe oluşun olumsuz algıyı değiştirmek ve gerçekleri anlatmak amacıyla İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) çalışmalarını hızlandırdı.
Türkiye’nin farklı bölgelerinde maden sahalarında yapılan işlemleri kamuoyuyla paylaşmak için harekete geçtiklerini ifade eden Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, Çanakkale Lapseki’de bulunan altın, gümüş madeni ve zenginleştirme alanında faaliyet gösteren TÜMAD Madencilik Tesisi’nde açıklamalar yaptı.
‘TARIM VE MADENCİLİK BU ÜLKENİN OLMAZSA OLMAZI’
Türkiye’de maden ve madencilikle ilgili negatif bir algı yaratıldığına dikkat çeken Çetinkaya, “Türkiye’de madenciliğin dünya standartlarının üzerinden en çevreci şekilde yapıldığını biliyoruz. Tüm Türkiye’ye gerçekleri göstermek istiyoruz. Bunu da ancak tam bir birliktelikle yapabileceğimize inanıyoruz. Türkiye’nin geleceği için bunun şart olduğunu biliyoruz.” dedi.
Türkiye’de tarım faaliyetlerinin dahi madene endeksli olduğuna vurgu yapan Rüstem Çetinkaya, “Gübre için ihtiyaç duyulan sodyum, fosfat, potasyumdur. Ancak yeterli üretim yok. Türkiye’nin gübre ihtiyacını karşılayabilmek için şu anda yapılan madencilik faaliyetinin 10 katı kadar fazla çalışmak zorundayız. Türkiye, maden ihtiyacını karşılamak adına yıllık 35-40 milyar dolarlık ithalat yapmak zorunda kalıyor. Ülkenin geleceği için maden üretmeliyiz. Türkiye’nin sanayisi ve tarımı için madenleri çalıştırmak zorundayız. Tarım ve madenciliği birbirinden ayırmadan ‘bu ülkenin olmazsa olmazı tarım ve madenciliktir’ diyoruz. Tarım sektöründen de aynı cümleleri dile getirmesini, aynı empatiyi kurmasını bekliyoruz. Çünkü biz tarımı vazgeçilmez görürken, aynı şekilde madenciliğin de görülmesini talep ediyoruz. Madencilik faaliyetlerini sürdürürken, çevreyle uyumlu, tarım faaliyetlerini de en iyi şekilde yapabiliriz.” diye konuştu.
‘MADEN İHRACATINI 30 MİLYAR DOLAR SEVİYESİNE ÇEKEBİLİRİZ’
Türkiye’nin dünyada bulunan 90 maden tipinden 80’ine sahip olduğunu dile getiren Rüstem Çetinkaya, “Aslında madencilik zengini bir ülkeyiz. Türkiye’de madenciliğin toplam gayri safi milli hasıladan aldığı pay yüzde 1,3. Fakat madencilik varlığı yüksek, madencilik zengini ülkelerin gayri safi milli hasıladan aldığı pay ortalama yüzde 7’dir. Yıllar içinde değişmekle birlikte Çin’in yüzde 23, Rusya’nın yüzde 7, Avustralya’nın yüzde 9, ABD’nin yüzde 7, Kanada’nın yüzde 5’dir. Türkiye 6 milyar dolarlık maden ihracatı yapıyor.
Eğer potansiyelimizi kullanabilirsek ve madenciliğin gayri safi milli hasıladan aldığı payı dünya ortalaması olan yüzde 7 seviyelerine çekebilirsek, bir anda ihracatımızı 30 milyar dolara çıkarabiliriz. 30 milyar dolarlık ihracatla Türkiye’de en çok ihracat yapan sektör oluruz. Ve bu neredeyse yüzde 100 katma değerli ihracat anlamına gelir. İthalatı olmayan bir ihracattan bahsediyoruz.
En önemli noktalardan biri de hammadde anlamında bağımsızlığımızı yakalayabiliriz. Tarımda ve madende hammadde bağımsızlığı şarttır.” ifadelerini kullandı.
‘MADENLERE KARŞI GELENLER REHABİLİTE EDİLMİŞ ALANLARI GÖRMEZDEN GELİYOR’
Türkiye’de çevrecilik anlayışının ağaçlar üzerinden yürütüldüğünü kaydeden Rüstem Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Madenciler olarak biz floranın yanında fauanaya da dikkat edilmesini istiyoruz. Su kaynaklarına da, canlıların yaşamına da kısacası çevrenin tamamıyla etkileşim halinde beraber yaşıyoruz. Buna uygun olarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Çevre ya da maden ikileminde değil ikisinin beraber yürütülebileceğini söylüyoruz. Çevre de bizim, insan da bizim, maden de bizim. Madencilerin sıralaması budur. Bir yandan resmi kurumlar tarafından ciddi şekilde denetlenen madenciler, bir yandan da çevreciler tarafından sürekli gözlem altında. Çevreciliği sadece ağaç kesme üzerine kurgulamak hiç doğru değil. Madenciler olarak sadece ağaçları değil, tüm çevreyi düşünerek hareket ediyoruz. Madencilik faaliyetlerinin sona ermesiyle rehabilitasyon süreci başlıyor. Maden alanı, bölgeye uygun bitki ve ağaçlarla yeniden yeşillendiriliyor. Madenlere itiraz edenler, rehabilite edilmiş ve yeniden yeşillendirilmiş alanları görmezden geliyor.”
MADENLERE AYRILAN BÖLÜM BİNDE 3,9
Türkiye’de 26 milyon hektar orman alanı olduğunu, bunların önemli bir kısmının da koruma alanı içinde yer aldığını ifade eden Rüstem Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’de 101 bin hektar alan, madenlere ruhsatlıdır. Yani orman alanlarının binde 3,9’udur. Bu oranın tamamı da aslında ormanlık alan değildir. Orman statüsündedir ancak bunun yarısına yakını orman vasfında değildir. Öte yandan yangınlar nedeniyle son 12 yılda kaybedilen ormanlık alan 226 bin hektardır. 137 bin hektar ormanlık alan enerji faaliyetleri için kullanılırken, 57 bin hektar ormanlık alan savunma için kullanılır. Ulaşım faaliyetleri çerçevesinde kullanılan ormanlık alanın boyutu ise 52 bin hektardır. Enerjiye, savunmaya ve ulaşıma tahsis edilen ormanlık alanların geri dönüşü yoktur. Enerji ve savunma ihtiyaçları için kullanılan ormanlık alanlar bir daha geri döndürülemez. Madenlerdeki çalışma sona erdiğinde ise kullanılan her alanın geri dönüşü vardır. Madenler için kullanılan ormanlık alanlar geçicidir. Madenlerde işlemler sona erdiğinde alan doğaya geri kazandırılır, rehabilite edilir. Böyle olmasına rağmen herkes madenleri konuşuyor, madenleri suçluyor.”
‘DOĞRU OLMAYAN BİLGİLERLE ALGI OLUŞTURUYORLAR’
Türkiye’de madencilikle ilgili sürekli bir algı çalışması yapıldığını kaydeden Rüstem Çetinkaya, halkın doğru olmayan bilgilerle yönlendirildiğine vurgu yaptı. Çetinkaya, “Bir vakıf, paylaştığı bir raporda Kahramanmaraş’ın yüzde 69’unun madenlere ruhsatlı olduğunu iddia etti. Sonrasında araştırdık. Söz konusu şehirde madencilik faaliyeti yapılan yer aslında yüzde 1’dir. Örneğin İstanbul Havalimanı, Başakşehir Fatih Terim Stadı ve Formula 1 pistinin olduğu alanlar da aslında madene ruhsatlıdır. Sabiha Gökçen Havalimanı’nın olduğu alan için de ihalelik ruhsatı var. Buraların madene ruhsatlı olması orada madencilik faaliyeti yapılacağı anlamına gelmez. Eğer söz konusu vakfın mantığı ile hareket edersek İstanbul’un da yüzde 68’i madenlere ruhsatlıdır. Bu kadar ağır bilgi kirliliği içinde nasıl doğruya ulaşacağız.” diye konuştu.
‘HER TÜRLÜ YANLIŞ BİLGİYE BİLİMSEL CEVAP VERMEYE HAZIRIZ’
Madenciler olarak tüm bilgileri şeffaflık içerisinde akademik verilerle paylaştıklarını belirten Rüstem Çetinkaya, “Biz madencilik sektörü ile ilgili ortaya atılan her türlü yanlış bilgiye bilimsel, akademik cevap vermeye ve çürütmeye hazırız. Türkiye’de madencilik Avrupa Birliği normlarında, dünyada çevre kuruluşlarının kabul ettiği normlarda yapılıyor. Avrupalı bizim aldığımız izinleri gördüğünde şaşırıyor. Türkiye’de sığ tartışmalar, Avrupa’da ABD’de ya da gelişmiş ülkelerde yapılmıyor. Dünyada gelişmiş ülkelerde madencilik nasıl yapılıyorsa, bizde de aynı şekilde yapılıyor.” dedi.
ALTIN MADENCİLİĞİNDE ÖDENEN VERGİ YÜZDE 30
TÜMAD Madencilik tesisinde altın dore dökümü de yapıldı. Altın madenin nasıl çalıştığı, altın madeninin çıkarılmasında hangi işlemlerin gerçekleştirildiği konusunda TÜMAD Entegre Yönetim Sistemleri ve Sürdürülebilirlik Müdürü Bilge Küçükaytan açıklamalar yaptı. Küçükaytan, “Türkiye’de altın madenciliği ile ilgili bazı yanlış bilgiler var. Örneğin altın madenciliğinden elde edilen gelirin büyük kısmının madenciye kaldığı söylenir. Ancak tüm işlemler açık ve nettir. Üretilen altının yaklaşık yüzde 55’i maliyettir. Yüzde 30’luk kısmı da vergi olarak devlete ödenir. Lapseki altın madeninde 2019’dan bugüne kadar ödenen devlet hakkı 280 milyon TL’dir. Ürettiğimiz her altın Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından satın alınıyor. Altının farklı bir yere satılması ya da gönderilmesi mümkün değildir. Tüm işlemler kayıtlıdır. Türkiye’nin altın konusunda açığı var. Türkiye yılda ortalama 40 ton altın üretiyor. İthal edilen altın miktarı ise yaklaşık 160 tondur. Altın ithalatı için harcanan miktar ise yaklaşık 10 milyar dolardır.” dedi.
‘EBRD KEÇİ SAYISINI DAHİ KONTROL EDİYOR’
TÜMAD’ın Lapseki’de bulunan altın madeninin Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (EBRD) kredi kullandığına dikkat çeken Küçükaytan, “EBRD, bir kredi kullandırırken her şeyi en ince ayrıntısına kadar inceler. Çevresel etkisinden, madenin etrafında yaşayan insanların ekonomik durumuna kadar her şeyi mercek altına alır. En ufak bir olumsuzluk olduğunda dahi hesap sorar. EBRD ile imzaladığımız anlaşmaya göre istihdam edileceklerin çok büyük bir kısmı çevre bölgelerden yapılmak zorundadır. Bununla da bitmez altın madeni faaliyetlerinin sona ermesinden sonra çevre halkının mağdur olmamasını garanti etmemizi ister. Madencilik faaliyeti neticesinde oluşacak tozdan, bölgedeki tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliğine kadar her şeyi rapor ediyoruz. Bizim dışımızda nedenlerden dolayı bölgedeki toz oranı artsa dahi, toz oranı düşene kadar işletmemizdeki çalışmalarımızı durdururuz. Hatta bölgedeki bir çiftçinin yaptığı keçi satışı sonrasında keçi varlığının bir anda 200 adet düşmesi sonrasında EBRD bizimle temasa geçti. Nedenini sordu. Tüm denetimler haricinde EBRD’nin takibindeyiz aslında.” diye konuştu.
İSTEYEN HERKES MADENİ ZİYARET EDEBİLİR
Madenlerinin istenilen her an ziyarete açık olduğunu ve gelenleri ‘Çevre ve üretim teknolojisi anlamında dünyanın en güvenli altın madenine hoşgeldiniz’ diyerek karşıladıklarını söyleyen Küçükaytan, “Dünyada 800’in üzerinde benzer metotlarda üretim yapan altın madeni var. Bunların çoğu ABD, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi gelişmişliğini tamamlanmış ülkelerde bulunuyor. Buna rağmen dünyanın çevre ve üretim teknolojisi bakımından tek örnek gösterilebilen altın madeniyiz. Türkiye’de ve dünyada altın madenciliği yapanlar belli standartların üzerindedir. Biz de aldığımız Uluslararası Siyanür Kodu (ICMC) ile dünyanın en güvenli maden sahalarından biri olduk. Tesislerimizi inceleyen yetkililer standartların çok üzerinde bir üretim yaptığımızı teyit etti.” ifadelerini kullandı.