Işık saçan mimari deha

Işıl [email protected]

Mimariye olan merakım, arkeoloji eğitimim sırasında beni Helenistik mimarlığın detayları arasında dolaştırırken Hermogenes çokça karşıma çıkan bir isim oldu. Sütun altlıklarına ilişkin lisans tezimi hazırlama sürecindeki araştırmalarım, onun, döneminin en başarılı mimarı olarak tapınak mimarisindeki birçok önemli unsurun usta bir uygulayıcısı olduğunu daha iyi kavramamı sağladı. Yıllar sonra bu yazıyı yazmaya karar verip literatür taraması yaptığımda tarih boyunca araştırılmış ve çeşitli kaynaklarda adı geçmiş olmasına rağmen, tarihçiler tarafından yaşadığı dönemle ilgili fikir birliğine varılamayan Mimar Hermogenes’e ilişkin münferiden hazırlanmış tek bir Türkçe yayınla karşılaştım. Anadolulu Bir Mimar Hermogenes adıyla yayınlanmış, Mustafa Şahin’e ait çalışma oldukça detaylı incelemelerin sonuçlarını içeriyordu ve Hermogenes’e ilişkin net olarak cevaplanmamış sorulara da bu bilgiler ışığında yanıt veriyordu. Hermogenes’in ele alındığı en eski kaynak ise Vitrivius’un (M.Ö. 1. yüzyıl) yazdığı De Architectura isimli bir kitap… Ayrıca Priene’de (Aydın-Söke) bulunan ve M.Ö. 200 civarına tarihlenen bir adak yazıtında “Harpalosoğlu Hermogenes bir tapınak adadı ve inşasını üstlendi” ibaresi yer alır. Buradan da Hermogenes’in muhtemelen Prieneli olduğu düşünülür. Mimarın yaşadığı dönem başta da belirttiğim gibi oldukça tartışmalı. Vitrivius’un bahsinden sonra ilk kez 19. yüzyıl sonuna doğru Dilettanti Cemiyeti (Society of Dilettanti) mimarları, Magnesia’daki Artemision’un kalıntılarını bulur ve ilk kez C. Humann burada kazılar yapar. Veriler M.Ö. 3. yüzyılı öne çıkarır. A. von Gerkan 2. yüzyılın ikinci yarısını hem mimari özellikler hem tarihsel olaylar bazında telaffuz eden ilk kişidir. Doğan Kuban, A. Müfit Mansel, Abdullah Yaylalı, Orhan Bingöl bu konuda araştırmalar yapmıştır. Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları kitabının “Helenistik Mimari” başlığı altındaki bölümünde konuya etraflı yer verir. W. B. Dinsmoor, W. Hoepfner, W. Koenigs’in de aralarında olduğu birçok yabancı bilim insanının yaptıkları tarihlemeler de M.Ö. 3. yüzyıl sonu-2. yüzyıl ortasına odaklanmayı destekler.

İki tapınak

İki tapınak Helenistik Dönem’deki Anadolu’ya baktığımızda; M.Ö. 546’dan itibaren yaşanan Pers istilasının Büyük İskender tarafından sonlandırılması, onun ani ölümünün ardından yaşanan yönetim kaosu ve sonrasının, sanatsal yoğunluğun, manen ve maddeten oluşan imkânsızlıklar sebebiyle azaldığı bir geçiş dönemi olduğunu görürüz. Bunun Hermogenes’le ilgisi ne derseniz; bu dönemde, ona ait olduğuna kesin gözüyle bakılan iki yapı; Teos’taki Dionysos Tapınağı ve Magnesia’daki Artemis Tapınağı’na ilişkin olarak, o dönem Teos ve Magnesia’nın da bu kaostan etkilenmiş olması itibariyle, tartışmalı tarihlemelerden M.Ö. 3. yüzyıl alternatifine şüpheyle bakmak gerekir. Mustafa Şahin, Dionysos Tapınağı’nın, Hermogenes’in “kalfalık”; Artemis tapınağının ise, stilinin tam anlamıyla oturması itibariyle “ustalık” eseri olduğu doğrultusundaki görüşünü, yukarıda sözünü ettiğim araştırmasında ifade eder ve eserlerini verdiği dönemi M.Ö. 180-130 arasına yerleştirir. Hermogenes’e atfedilmek istenen pek çok eser bulunmasına karşılık -ki bunlar arasında Magnesia Zeus Sosipolis Tapınağı, Chrysa Apollon Smintheus Tapınağı da vardır- ona ait olduğu netleşmiş olanlar sadece yukarıda belirtilen iki tapınaktır. Priene’de bulunan adak yazıtında sözü edilen tapınak ise muhtemelen mimarın ilk dönemlerine ait başka bir yapıdır.

Mimari özellikler

Hermogenes’e ait yapılardan ilki olduğu söylenen ve iki ayrı evresi bulunan Teos’taki Dionysos Tapınağı, 11×6 sütunu ile bir “hexastyle peripteros”; yani sütunlarla çevrili altıgen bir tapınaktır. Dor tapınaklarına ait bir detay olan “opisthodomos”ta (tapınağın arkasında bulunan, hazine odası olarak kullanılan küçük oda) frizler ve Attika tipi altlıklar kullanılmıştır. Alınlıktaki süsleme detayları Helenistik özellik taşır. Bu da ikinci evrede (Hadrian Dönemi) Helenistik yapının yeniden inşasından çok, esaslı bir onarımdan geçtiğini gösterir. Hermogenes’in ustalık eseri olan Magnesia’daki Artemis Tapınağı, Anadolu’daki en büyük Artemis tapınağı değildir ama Strabon’un da belirttiği gibi uyum ve incelik itibariyle en önemli tapınaklardandır. Tapınak 8×15 sütunla, pseudodipteros (dipteros plan tipindeki çift sıra sütun sırasından içteki sıranın kaldırılıp yerinin boş bırakılması) planında çevrelenmiştir. Tapınağın ön salonu, giriş bölümü olan “pronaos”, derinliği artırılarak tapınağın asıl bölümü olan “naos”la aynı ölçüye getirilmiştir. Pronaostaki orta sütun aralıkları, İon mimarisinin özelliğine uygun şekilde, girişi belirginleştirecek açıklıkta olup sütunların yerleştirilişi ile belirginleşen katı simetri Hermogenes’in öncülü olan Pytheos’u da aşmıştır. Yapıyı taşıyan sütunların sayıca azaltılması, üst yapının da hafifletilmesini gerektirdiğinden alınlıkta kapı ve pencerelerle boşluklar oluşturulmuştur. Alınlık açıklıklarının, Hermogenes tarafından kullanımının başka bir amacı daha vardır; “epiphanie”… Ama ona geçmeden önce, Hermogenes’in yenilikçiliğinin yanı sıra mevcut eğilimleri mimari anlayışa tam anlamıyla yerleştirerek olgunlaştıran bir sanatçı olduğunu vurgulamak gerekir. Pseudodipteros planlı daha eski tapınakların mevcudiyetinden yola çıkarak sanılanın aksine, bu planının yaratıcısı olmamakla birlikte dönemin ihtiyaçları doğrultusunda bu planı kullanmış, halkın gereksinimini karşılayan boşluklar ve gezinti alanları yaratmış, ideal oranları, simetriyi ve mimarideki doluluk-boşluk kullanımıyla ışık gölge oyunlarını ustaca oluşturmuştur. Epiphanie ritüeli, işte bu noktada Hermogenes’in dehasıyla zirveye ulaşmıştır…

Ay ışığı oyunu

“Epiphanie” tanrıların mucizevi şekilde insanlara kendini göstermesi anlamına gelir. Uzun yıllar Artemision’da çalışmalarını sürdürmüş olan Orhan Bingöl’e göre, alınlıktaki açıklıklar, tapınağın içinde yer alan, ay tanrıçası Artemis’e ait kült yontusunu mucizevi bir şekilde, yılın belli bir ayında ve dolunayda batı alınlığının orta kapısından giren ışıkla aydınlatmak üzere tasarlanmıştır. Geçmişe dönük hesaplamalardan da doğrulanabilen bu saptama, kentte bulunan bir yazıtta, dolunayda yapılan törenlerden bahisle de desteklenir. Altın kaplı heykel, zifiri karanlıktan ay ışığı ile çıkar ve görünür hale gelir. Böylelikle deha, hayal gücü ve ustalık, tarihin çeşitli dönemlerinde tekrar edeceği gibi, toplumun dinî inancını destekleyen büyüyü yaratmaya aracılık etmiş ve bugüne ulaşan sanat yapıtlarını var etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir